Rahmetullah
Bugün isimler ve fiiller arasındaki farkı kısaca açıklamakla başlamak istiyorum. Ki bu hakkında konuşacağım ayeti layıkıyla idrak etmemize yardımcı olacak. İsimler; -elma, ağaç, mutluluk, ağaç gibi- zamansızdırlar. Onların geçmiş, şimdiki veya gelecek zamanı yoktur. Bu bağlamda, retorik olarak bir isim zamansız kabul edilir. Diğer yandan fillerin ise zamanı vardır. Geçmiş, geniş veya gelecek zaman gibi. Zamanlar veya fiiller geçicidir (süreli) çünkü onlar zaman içerisine hapsolmuşlardır. Yani isimler zamansızken fiiller zaman ile sınırlandırılmışlardır. Arapçada ilginç olan şey şudur ki , bazen bir eylemi ifade ederken isim ya da fiil kullanabilirsiniz ve çeviri yaparken bunu belirtme lüksümüz olmaz. Bizler herhangi bir eylemi her zaman fiil kullanarak çeviririz. Bazen fiil olarak düşündüğünüz şeyin aslında Kur'an'da isim olarak kullanıldığını fark edersiniz. Kur'an'dan değil de klasik Arapçadan örnek vermek gerekirse, أَجْلِسُ dediğimde bu fiil olarak "oturuyorum" manasına gelir. Ve أَنَا جَلِسٌ dediğimde bu da "oturuyorum" manasına gelir. أَجْلِسُ fiil iken جَلِسٌ bir isimdir. Yani "oturuyorum" cümlesini aynı şekilde tercüme ettiğimi söyleyemezsiniz. Şimdi iki kullanım arasındaki retorik farkı Kur'an'da kullanıldığı şekliyle anlamaya çalışalım, bu çok incedir. Bunun için üç örnek vereceğim. İlki Bakara Suresinde bahsedilen münafıklar hakkında. Allah (celle ve ala) diyor ki, "İman edenlere karşılaştıkları zaman 'iman ettik' derler. وَاِذَا لَقُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قَالُٓوا اٰمَنَّاۚ وَاِذَا خَلَوْا اِلٰى شَيَاط۪ينِهِمْۙ قَالُٓوا اِنَّا مَعَكُمْۙ اِنَّمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِؤُ۫نَ Şeytanlarıyla baş başa kalınca ise: 'Biz sizinle beraberiz, bizler ancak alay etmekteyiz.' derler." Görüyorsunuz ki burada her ikisi de fiil olan "iman ettik" ve "alay etmekteyiz" cümleleri var. Arapçada "iman ettik" derken bu cümleyi bir fiil olan أَمَنَّا ile kurarız. Hatırlarsanız fiiller geçiciydi. Ayette yer alan "alay etmekteyiz" cümlesi ise aslında bir isim olan "مُسْتَهْزِؤُنَ" olarak gelmiş. İşte bunu çevirilerde fark edemezsiniz. Sadece "alay etmek" diye çevrilir ve ayette isim olarak gelmesine karşın onu bir fiil olarak telakki edersiniz. Peki bu neye işaret ediyor? Buradaki retorik ima şudur ki bu münafıkların uzun vadeli ve stabil olarak sadakat gösterdikleri kimseler onların şeytanlarıydı. Evet onlar her iki kesime de dürüstlermiş gibi davranmaya çalışmışlar fakat onların bu çabaları, asıl sadık oldukları kesim onların şeytanları olmuştur. SubhanAllah, işte Allah onların en çok hangi tarafa meylettiklerini böyle teşhir etmiştir.
İkinci örnek ise Allah'ı tespih etmekle ilgili. Bizler her zaman tespih edemeyiz. Tespih etmek bizim süreğen bir şekilde kesintisiz olarak yapabileceğimiz bir şey değildir. Namazlardan sonra, Allah'ı hatırladığımız zaman vb. durumlarda yaparız. Bu anlaşılır bir durumdur çünkü Kur'an'da tespih etmek bir fiil ile kullanılmış. Allah bizlerin O'nu daimi şekilde tespih eden kimseler demek olan "musabbihun" olmamızı istemedi. Bu bizim için imkansızdır, değil mi? Bundandır ki Allah bütün göklerin ve yerin tespih edişini de bir fiil kullanarak zikretti. Çünkü biz de bu ikisinin içindeyiz, şeytan ve cinler de. Ve biz Allah'ı sürekli tespih etmiyoruz. Bunun sadece iki istisnası var. İlki Yunus (as) ve ikincisi Kur'an'da bahsedilen meleklerdir. Her ikisi de 37. sure olan Saffat Suresinde geçer. Allah balığın karnındaki Yunus (as)'dan bahsediyor ve diyor ki فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُل۪يمٌ فَلَوْلَٓا اَنَّهُ كَانَ مِنَ الْمُسَبِّح۪ينَۙ لَلَبِثَ ف۪ي بَطْنِه۪ٓ اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ, "Kendini kınayan (bir ruh halindeyken) balık onu yutuvermişti. Şayet o, tespih edenlerden olmasaydı, diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı." Yunus (as)'ın daimi bir şekilde Allah'ı övdüğünü nereden bilebiliriz? Çünkü Kur'an'da diğer birçok kullanımdan farklı olarak Allah burada isim kullanmayı murad etti. Burada süreğenlik açıkça aktarılıyor, harika.. Yunus (as)'ın balığın karnındayken Allah'ı tespih etmekten başka düşünecek bir şeyi olmadığı öne sürülebilir. "Sen subhansın, Sen her türlü eksiklikten münezzehsin..." devamlı, devamlı bir şekilde Allah'ı tespih etti. Bu ayrıca diğer insanlara nispetle peygamberlerin ne kadar yüksek standartları olduğu hakkında size bir fikir veriyor. Bir Müslüman başını derde soktuğunda şayet Allah'tan mağfiret dilerse, Allah dilerse onu bulunduğu durumdan çıkarıyor. Peygamberlerden ise beklenen çok daha fazla. Onlar bir hata yaptıklarında onlardan beklenen çok çok çok öte. Bu da peygamberlerin konumunu hakkıyla takdir edebilmemizi sağlıyor. Diğer bir istisna da aynı şekilde Saffat suresinden meleklerdir. وَاِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ, "Ve yine bizler, hiç şüphesiz ki tespih edenleriz." bu ayetin mealidir. Şu var ki buradaki "tespih edenleriz" bir isimdir: "musabbihun." Arapçada bu Allah'ı devamlı, aralıksız bir şekilde tespih edenler manasına gelir.
Son örneğe geldik, bu beni şaşkına uğratan bir örnek, umarım açıkça anlatabilirim. Ceza ve mağfiret hakkında düşünmenizi istiyorum. Ayeti okuduğunuzda bu iki şeyi aklınızda tutun. Evvela ayetin aslını söyleyeceğim, sonrasında daha anlaşılır bir dille aktaracağım. وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ, "İçlerinde olduğun sürece, Allah onlara azap edecek değildir." Peygambere (sav) o aralarındayken Kureyş'e azap edilmeyeceği söyleniyor. Bu ayetin ilk kısmıydı, ikinci kısmı ise: وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ "Onlar bağışlanma dileyip dururken de Allah onlara azap edecek değildir." Bu iki ayetin ortak olduğu nokta Allah'ın onlara azap etmeyecek olmasıdır. Yalnız ilk ayetteki Allah'ın onlara azap etmeyecek olması fiil olarak kullanılmış. Diğerinde ise bu durum bir isim kullanılarak aktarılmış. Bu ne anlama geliyor? Allah'ın azap etmeyişi birinci durumda geçicidir çünkü fiiller tanımları itibariyle geçicilerdir. Allah'ın onlara azap etmeyişi daimi bir şey değildir. "Sen onların arasında olduğun müddetçe, Allah onlara azap edecek değildir." Peygamberin (sav) onların arasında kalması daimi bir şey midir yoksa geçici midir? Elbette geçicidir. Binaenaleyh, Peygamberin onların arasında bulunması daimi bir şey olmadığı gibi Allah'ın da bu sebeple azap etmeyecek olması daimi değildir.
Peki diğer ayete gelince? Diyor ki "Allah asla ve kat'a onlara azap etmeyecek." İşte bu daimi bir durum. Allah şimdilik azap etmeyeceğini söylemedi bilakis asla azap etmeyeceğini söyledi. Peki bunu nereden anlıyoruz? Kullanılan isimden, وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ Peki insanlar Allah'ın helakinden devamlı bir şekilde kurtulmak için ne yapmalılar? Allah diyor ki "وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ", "Allah'tan mağfiret diledikleri sürece.." İşte burası çok ince! Onların "mağfiret istemesi" hem isim olarak hem de fiil olarak beyan edilebilir. Eğer isim olarak ifade edecek olursanız "وَهُمْ مسْتَغْفِرُونَ" olur. Allah'ın da yaptığı gibi fiil ile ifade edecek olursanız "وَهُمْ يَسْتَغْفِرُون " olur. Buradan ne anlıyoruz? İnsanlar sürekli istiğfar talebinde bulunmazlar ve buna rağmen mağfiret talebinde bulundukları zaman Allah onlara azap etmeyecektir. Şayet bu ayetteki ifade isim şeklinde gelseydi, o zaman insanlar daimi bir şekilde mağfiret istedikleri sürece Allah'ın onlara azap etmeyeceği anlaşılırdı. Allah'ın burada bir fiil kullanması O'nun rahmetidir. Öte yandan, وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى اِلَّا وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ, bu gerçekten muhteşem.. Allah geçmişten bahsediyor. Allah beldeleri helak etmiştir değil mi, bunu biliyoruz. Peki Allah bunu nasıl aktarıyor? وَمَا كُنَّا مُهْلِكِي الْقُرٰٓى, "Biz asla ve asla helak edici değiliz." مُهْلِكِي الْقُرٰٓى, beldeleri helak edici demektir ve bir isimdir. Biz asla helak ediciler değiliz, nereye kadar, وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ , "oranın halkı zalimler olmadığı müddetçe" Halkı zulmetmediği müddetçe değil, zalim olmadığı müddetçe. İşte bu ayette bu ifade isim olarak gelmiştir. Hatırlarsanız mağfiret istemek fiil olarak gelmişti, yani geçiciydi. İnsanlar devamlı olmasa da mağfiret talebinde bulundukları süre zarfında azap edilmeyeceklerdi. Fakat bu ayetteki "zalimler" bir isimdir ki bu şu manaya gelir, beldelerin insanları devamlı, istikrarlı bir şekilde zulmedip zalimler olmasaydılar, Allah onları helak etmezdi. Allah insanları yanlış yapıp zulmettikleri için helak etmedi, onları devamlı bir halde zulmettikleri için helak etti, وَاَهْلُهَا ظَالِمُونَ , yezlumun değil, zalimun; yani sürekli bir şekilde zulme gark olanlar. İsimler ve fiiller arasında işte böylesi küçük bir fark var. Size üç örnek verdim lakin bu duruma örnek olarak Kur'an'da binlerce ayet var. Bu mesele başlı başına beni hayretler içerisinde bırakıyor.
ÖNEMLİ: N. Ali Khan'a ait bir sohbetin çevirisidir.
Yorumlar